Açılan küçük bir parantez, yarım kalan bir kaç konu ile Beyoğlu sahaflar tarihinde son yüz yılı koşuyorlar. Evet son yüz yılı, son yüz metre gibi koşuyor Uğur Bey ve bu satırların yazarı. Bu dostluk koşusunda göğüsleyecekler ipi birlikte. Onları izliyoruz. Şöyle!
Değerli İzleyici,
Bir kitap kurdu olmadığı söylenen Talya Hanım, baba ‘yadigarı’ (böyle derler) bir anıtı, sonuna dek korumuş ve taşımış ve kendince sağlam ellere teslim etmiş. Muhteşem! Çocuklarımıza bırakacağımız muhteşem bir yaşam öyküsü bu benim açımdan. Yazarların ölümünden sonra, yayımcısız kalan, sahipsiz kalan kitaplar var ve bu yazarların kimilerinin çocukları da var. Ben Talya Hanım’ı idol seçiyorum. Buradan ayrıldığımda, onun anısını yanıma alacağım Talya Hanım’ın anısı beni saracak ve sıcak tutacak.
Sevgi içtenlik…
Tekin SonMez, 25 Ağustos 2011, Pera, BeyoğluBir! ‘Başka bir parantez’ dedin, biraz önce buna Uğur Bey. Özeti, bu tarih, kültür yuvasını Uğur Güracar nasıl kurtaracak?
Burası bir müze evet. Türkiye’nin en eski kitabevi, sahaflar çarşısından da eski. Sahaflar çarşının en eski yeri Kapalı Çarşı içidir. O da, 40’lı 50’li yıllardır. Burası Türkiye’nin en eski kitapçı dükkanı, her şekliyle her haliyle yüz yıl Tekin Bey.
Şimdi gelelim meseleye! Bu, bina olarak ikinci dereceden tarihi eser. ‘Gayri maddi kültür varlığı,’ yani ‘somut olmayan kültürel varlık’ diye bir Unesco kriteri var ki Türkiye de imza atmış sözleşmeye. Somut olmayan bir kültürel varlık, işkolu olarak tescil edilirse, Vefa Bozası gibi, Hacışakir Sabunu gibi… Gerekli başvuruyu yaptım… bekleyeceğiz.
İki! ‘Kıymetli kitaplar ve sahaf.. bir hayal vardı kafamda,’ dedin bu söz kesildi! Ya hayal! Hayal ne oldu?
Evet! Böyle bir işyerim olsun.. diye bir hayalim vardı.. bir gün böyle burda, alışveriş sırasında Talya dedi ki dükkanı devredeceğim ilgilenir misiniz, dedi. Çok isterim ama, benim dedim, param yok pulum yok. Valla Talya öyle koşullar öne sürdü ki bana, resmen burayı böyle hediye etti. İşte dedi ki siz yeter ki isteyin, ben dedi buranın kitapçı olarak sürmesini istiyorum. Siz dedi alın burayı gidin. Bir statü imzalayalım sizinle beraber işte altı ay dedi hiç bir para ödemeyin, ondan sonra işte satar satar ödersiniz dedi. İşte böyle bir seneye uzanan senetler bir şeyler…Üç! Hayalin ikinci parçası vardı! Kıymetli kitaplar! Açık artırma günleri.. nasıl oldu? Kim başlattı?
Tabii ben başlattım hasbelkader Cumhuriyet döneminin ilk kitap müzayedesini Tekin Bey ben yaptım Librarie de Pera’da. Devam ediyor, tabii, ben size kataloglarımdan veririm hatta. Osmanlı zamanında iki tane böyle kataloglu mataloglu düzenlenmiş kitap müzayedesi bir iki tane sadrazam filan kitaplığı.. onun dışında Batılı anlamda, sistematik, kataloglarla desteklenmiş, belli kurallarla satılan bir kitap satış platformu olarak ilk biz başlattık.
Bir rastlantı mı, tesadüf mü… Kitap müzayedesinin de bir başlama öyküsü olmalı mı?
Kitap müzayedesi de bir tesadüftür, Marmara Otelinde 2. kitap fuarıydı, Tüyap’n danışmanlığını da Demirtaş Ceyhun yapıyordu, tanırsınız o aradı bizi. ‘Gelin size burda bir sahaflar galerisi yapalım,’ dedi. Birkaç arkadaşı aradım kimse oralı olmadı. Demirtaş Ceyhun’a ‘yapacak bir şeyimiz yok,’ dedik. ‘Tek başımıza gelip galeriyi işgal etmemiz olamaz ama size bir kitap mezayedesi yapalım,’ dedik. Yıl 1985. 150 – 200 parça kitabı, iki tam gün satış yaptık, ama ne heyecan, ne heyecan, böyle çok önemli bir kitap satmıştık orda. Meninski (!!) diye bir adamın yaptığı, Türkçe sözlük vardı, her bir cildi şu kalınlıkta, yerden yüksekliği şöyle filan, Türkçe, Farsça Arapça, Latince, çok önemli elektriğin olmadığı zaman yapmış.. olağanüstü görseniz bitersiniz yani. Bir Japon aldı mesela onu. O zaman 900 liraydı yani satış fiyatı ve bütün böyle gazetelere haber olmuştu. 900 liraya kitap satıldı filan diye. Dört ciltti.
Bir Japon! Türk yok muydu? Türklerden kitap düşkünleri olmadı mı? Sayısı nereye vardı bu müzayedelerin?
O zaman Çelik Gülersoy bir İspanyol gezginin (Murenoo !) seyahatnamesini aldıydı. Böyle çok hoş heyecanlı bir şey olduydu, sonra devam etti böyle her sene.. 70’e yakın müzayede yaptım.
Librarie de Pera, bu ad nereden geliyor?
Şöyle.. bütün bu tarihsel geçmiş ve bu öykü.. 1900’lerin başından Otto Keil’den gelen bu öyküyü özetleyen Pera’nın kitabevi burası… Librarie de Pera, onu ben buraya giydirdim o ismi ben uydurdum.
Bu anlamı verdin ve ‘buraya giydirdim’ dediğin ‘Librarie de Pera’ adını da açan ve 1920’lerden buraya dek işleyen bu serüveni anlatan bir kitap yazmak nasıl olur Uğur Bey?
Bunları anlatan bir kitap yapabilirim tabii, daha çalışmak şartıyla, birazcık daha araştırma yaparak.. yani bir dönem, bazı dönemler var çok karanlık işte o Patriyakiyas kimdir tam olarak onu bilmiyorum, ondan sonra, bir de tabii benim burda otuz yıldan beri yaşamış olduğum şeyler var, bu kitabı düşünüyorum…
Ayrılma vakti geldi Uğur Bey! Bu ayrılık salt buradan ayrılık değil! Bay Nomidis ve kızı Talya.. bu olayın duygu yanıyla ilgiliyim, dedim beride. Müthiş bir kadın, dedin. Ben Talya Hanım’ı idol seçiyorum. Buradan ayrıldığımda, onun anısını yanıma alacağım Talya Hanım’ın anısı beni saracak ve sıcak tutacak. Ayrılmadan önce onu biraz daha tanıyalım ve yaşayalım,onu anarak onu bir an daha yaşatalım. Uğur Bey. Müthiş bir kadın! Yani inanamazsınız Tekin Bey! Bakın size şöyle bir şey anlatayım. Herhalde ölümünden bir sene önce bile değildi, beni aradı bir gün: ‘Uğur bey, dedi sizinle Doğubank’a gidebilir miyiz? Benim’ dedi ‘evdeki müzik aletim’ dedi ‘artık çok kötü sesler çıkartmaya başladı,’ dedi. ‘Güzel bir müzik aleti alalım sizinle:’ Biz kolkola gittik. Biz onunla flört ederdik, bir anlamda flörttü bizim yaşadığımız.
Uğur Bey flört sözünü Batılı anlamda algılıyorum…
Tabii tabii bu çok sosyal bir şey, çok beşeri bir şey, insan mahareti bu.. yani anlatabildim mi yani böyle bir şey, ondan sonra… biz gittik ordan böyle çok güzel bir şey… Mesela çok güzel şey dinlerdi klasik müzik dinlerdi falan, ondan sonra klasik müziği daha iyi duyabileceği, böyle orta sesleri filan daha iyi çıkartan, speakeri olan ona bir şey aldık, bir dünya paralar verdik.. yani yaşlanmadı kadın.
Söyleşi: 12 Ağustos 2011, İstanbul, Beyoğlu
Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez