Socialize

FacebookTwitter

Tolstoy, Dostoyevski, Turganyef, Gorki, Mayakofski gibi yazarlarıyla Rus Toplumu nasıl bir gurur duygusu…

James Joyce çok bilinen bir kitap adı ile ünlü bir yazar.

‘Sanatçı.. diyor. Ben bunu değiştirdim. Yazarın genç bir adam olarak portresi, diyorum.

Değerli İzleyici,

Anlatı sanatlarının vardığı alanı da kapsar bugün güzellik duygudaşlığı.

Genç bir adam olarak oluşacak portre, güzellik duyumunu içtenlikle ve istençle ilkin kendisi için dokursa, sonuç olarak bu toplumsal alana yansıyacak.

Toplum güzel duyulu yaratıyı, kendi insan kaynaklarını temsil ettiği için onaylayacak ve onu yaşatacaktır.

Rus toplumu Tolstoy, Dostoyevski, Turganyef, Gorki, Mayakofski, gibi yazarlarla gurur duygusunu nasıl paylaşıyorsa, yaratının yarattığı bu ortak alan paylaşımı Türkiye ve Türkçe için de söz konusu olacaktır.

Burada yalın bir gerçeklik var.  Kitlesel yetişmiş insan kaynakları ne kadarsa, bireylik kaynakları da o kadar bu gerçeklik olur.

Bu ürün bu toplumsal koşullarda, bu toplumsal koşullarla yapılmış evrensel düzleme, uluslar arası aynaya sunulmuş anlamı taşır. Bu bileşik/kap ölçütü, birey ne kadarsa, toplum o kadardır imgelemi verir.

Bu bileşik/kap ölçütünde, birey ne kadarsa, toplumdaki yetişkin birey sayı oranı kadardır ve evrensel düzleme, uluslar arası boy aynasına sunulmuş ve insanlığın ortak kullanım alanına yansımış onayı alır.

3

Bu ortak alana, Burhan Günel’in öykülerindeki bireyler ve bireylik alanına açılan pencereden bakmak var, bireylik alanından, kitlesel alana bakmak da var.

Tek tek kişiler teklik, çok çok kişiler çoklukla da olsa, tümünde hemen birincil kişi anlatımı ile ve fakat ortak bir yaşam kullanımı alanında, ortak bir dille ortaya çıkan gerçeklikleri öykünen kişilerdir bunlar.

Bulundukları yerdir orası ve anlatıcıyı da orada, oradan anlatmak için zorlarlar. Bu, verici bir radyo titreşim dalgası olur yazarda kimileyin ve çevresine toplananlar bulunur.

Öldürücü bir radyasyon dalgası da olur sırasında ve yazarı altına alır.

Yazar o dalganın uzağında bir dil kullanmaya başlar başlamaz, o kimlikler silinir yok olur. Yazar o dalganın içine girince, salt o kişilikler ve kimliklerle dünyaya bakmak, yazarın bu kez farklı paradoksu olarak gösterir kendini.

O bireylikler kendilerinden yola koyulup, kendilerini öykündükleri kadar yazarı da, toplumu da öykünürler.

Yazar, onlardan biri olduğu kadar gerçeklik kitlesel tabanına oturur.

Gerçeklik yalın ve tek başına kaldığında farklı tanımlar yüklenir.

“Naturalist realist” denilen gerçekçi bir okul Zola ile Gorki’ye dek pekçok yazarı geniş bir yelpaze içine alır. Romanda, öyküde, anlatıda bu okulun estetik takipçisi olan bir yazar, başka bir türde düşçü bir kulvardan bakabilir yaşama.

A. Strindberg bunlardan biridir. Simgeci piyesleriyle, “naturalist realist” çizgide yazdığı romanlardan keskin yol ayrımı ile ayrılır.

Türlerdir biraz da yazarı o türün kendi coğrafyasına sürükleyen.

Öykü, roman, şiir, piyes..karşımıza aynı yazarı, farklı teknik düzlemde önermeler yapmış biri olarak çıkarabilir. İfade sanatlarını ayrı bir yerden insana ve yaşama sunmuş olabilir o yazar bu kez.

Çoğu kez de bu durum şaşırtır sahnenin dışında kalanları. Sahnenin arkası ve sahne içi başka gerçeklikler sunar yaratıcıya.

Yazarın genç bir adam olarak portresi, nedir ve ne değildir?

Ödüllere doymuş bir yazara buradan bakacak değilim.

“Yokuşu tırmanıyordum. Çantamın içinde iki yeni öyküm, içimde susturulmaz sesler ve çırpıntılar,’ diye yazan Burhan Günel var bir yanda.

Öte yanda ödüllere doymuş bir yazar var.

Ben ona, Burhan Günel’e kırk yıl aralıkla bakıyorum.

İlk yazısının Cumhuriyet Ekinde (1971) yayınlandığını görüyoruz. Yansıma’da ilk yazısını Mayıs 1972’de okuyor, ‘Çevrede Yaşamak Varken,’ adlı ilk öyküsünü Yansıma, Haziran 1972’de okuyoruz.

Bu her iki anlatı da birbirine koşut genç bir anlatıcıın ayak sesleridir.

Sevgi, içtenlik…

Tekin SonMez, 3 Nisan 2012, Stockholm.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *