Socialize

FacebookTwitter

James Joyce bir kitap adıyla ‘Sanatçı’ der, ben, ‘yazarın bir genç adam olarak portresi’; istenç, içtenlik ve geleceği taşıyor olabilmek, derim… İzlenim terimi ise felsefede Locke’a göre kesinlik kazanmış. “Önceki bir izlenime dayanmayan hiç bir düşünce yoktur,” demiş.

Mehmet Veysel Batmaz, kırk yıl önceki bir  yazısı ile…
1.
“Edebiyatın çok yönlü görevleri arasında, insanların bilinçlenmesini sağlayacak birikimleri oluşturmak, sezgi gücünü çoğaltarak özelden genele bir bağ kurmak, insanların kendi kendilerini aşma süreçlerini hızlandırmak, onları basmakalıp düşüncelerden ırak tutup, daha özgün nitelikteki bir dünya görüşünü tattırmak, giderek benimsetmek… özellikle çağımızda daha da su üstüne çıkıyor.”

Böyle başlıyor söz konusu kırk yıl önceki yazı. ‘Bir Parasız Yatılının Kuşatması” başlığı altında Yansıma Dergisi’nde yayınlanan bu ilk yazıda ne var? Mehmet Veysel Batmaz’ın bu analitik denemesi neyin üstüne kurulmuş? Daha önce okunmuş olanların yanında, yakınında kendisine yer açan okumaların.. üstüne kurulmuş bir yazıdır. İki şey daha; istenç ve içtenlik…

Sıradan rastlantısal değil, istençle yapılan okumaların genç yazarda bıraktığı izlerdir bir bakıma. Fakat, evet şu fark var, istençle, içtenlikle yapılan okumalar farklıdır… Zorlama okumalar yazma coşkusu vermez. Bu nedenle :‘Bir Parasız Yatılının Kuşatması” adlı öyküler, daha önce zihinde yapılanan düşüncelerin, keşif masasına getirilir. Başka yere değil…

Burada elekten geçecek. Otopsi burada, bu masada yapılacak. İki şey; istenç ve içtenlikle okunan bir öykü kitabının genç bir beyinde bıraktığı yankılar var, onlar söze, yazıya dönüşecek, evet. Buradan bir yazı çıkacak? Çığlık gibi yankılar, çağrışımları da yanına alır. Pırıltılı bir algı merceği ile okumanın, genç bellekte bıraktığı izlenimlerdir bu yankı dediğim şeyler.

İzlenimler, izlenimlerimiz… Onlar üzerine konuşmuyor, o yankıları yinelemiyorsak, yazmıyorsak onlar yok olur. Kelebek kanatları gibi uçuşkan ve kısa ömürlü yankılar kısa bir süre sonra silinirler. Her yineleyiş o yankılara yeniden kanatlanma ve bizlere de yaşama katlanma gücü verir. Onu konuştukça ve onu harflere, tümcelere dönüştürdükçe o yankılar nesnelleşir ve yankı olmaktan çıkar ve izlenimler olarak zihinde, zincirin halkalarına bağlanarak yerli yerini alır. Genç bir yeteneğin, ileride başarılı bir yazar olması gibidir bu biraz da. Geleceği taşıyor olabilmek buradadır.

İzlenim terimi ise felsefede özellikle Locke’a göre kesinlik kazanmış. ‘Önceki bir izlenime dayanmayan hiç bir düşünce yoktur,’ demiş. Her düşünce, düşünce olmadan öncesi ile bir izlenimler yığınıdır, ona göre. Öykülerin yarattığı yankılar Mehmet Veysel’in zihninde yer açar, yankı yapar ilk. Nesnel çözümleme uğraşısı bundan sonradır. Bu öykülerin çınladığı, yankıdığı alanda önceki izlenimlerin izi yoksa, irdeleme nasıl olacak? Bu da doğal dizgeler birliği ile birinden ötekine sıçrayan izlenimlerle yoğunlaşmaya yol açar. Bir yazar olarak genç Mehmet Veysel Batmaz portresine baktığımızda, erken böyle bir süreçten geçmiş olmalı, deriz.

Bu uğraşıda dayanca arar Mehmet Veysel Batmaz ve Mehmet Veysel Batmaz’ı iz, izlek peşinde sürer gibi Ernst Fischer’e kadar götürür.

Fischer’in şu yorumu ile izlenimleri karşlaşır ve örtüşürler. Burada noktayı koyar: “Toplumsal bakımdan en büyük önemi taşıyan, günümüzde bütün farklı yöntemleriyle edebiyat, dolaylı ya da dolaysız bir şekilde insanın basmakalıp şeylerden kurtulmasına, kendi kendini eğitmesine ve kendini belirlemesine katkıda bulunduğu ölçüde geçerlidir.”
2.
En güzel melodiler, gençlik ezgileridir fakat edebiyat olgunluk da ister… Edebiyat ürünleri gençlerden zaman ister ve sabırlı olmayı bekler. Yansıma Dergisi’nin dördüncü sayısında: ‘Bir Parasız Yatılının Kuşatması’ başlığı altında, Mehmet Veysel Batmaz’ın ilk yazısını yayınlamışım. Yaklaşık on sekiz yaşlarındadır o sırada. O sayıda “okurlarla” başlıklı bir açıklama da var.

“İlk yazısını sunduğumuz Mehmet Veysel 1953 doğumlu bir öğrenci. Yansıma’nın çıkışıyla kendisini tanıdık. Kendisinde gördüğümüz eleştirel tavrın gelişmesi ve serpilmesi için çalışmalar yapmasını önerdik. Bundan önce hazırladığı iki tiyatro eleştirsinin ardısıra getirdiği bu incelemeyi yayınlıyoruz. Bu arkadaşa çalışmalar yapmasını önerirken, konu seçiminde kendisini özgür bırakmıştık. Seçtiği konu ve yaptığı çözüm elbette kendisini bağlayacaktır. Çevremizde toplanan bu örnekteki gibi yeteneklerin Türkiye Edebiyatı’na kazandırılması bizi gönendirecektir. Çabamız şudur. Kısaca; demokratik bir eleştiri ortamı hazırlamak ve yeni pırıltıları edebiyatımıza kazandırmaktır.”  (2)

Edebiyat/yazınsal metin takipçisi olarak doğum yılına oranla erken gelişmiş genç bir yazar portresi izlenimi veren Veysel, kırsal çıkışlı değil, kentsoyludur. Arkaplanında eğitimli bir aile vardır ve küçük kentsoylu özellikleriyle okuma etkinliği birincil sıradadır.
3.
Derginin yüklü olan o sayısında Veysel’in yer alması, Tekin Sönmez’in genç kuşağa duyduğu ilgiyi belli ediyor. Burada bir analitik deneme inceleme çabası ile karşı karşıyayız. Yüklü dediğim o sayıda kimler var bakalım. İlkyazı Hasan Hüseyin’in, ‘ölü dil, diri dil’ başlığını taşıyor. Hemen ikinci sırada Ceyhun Atuf Kansu’nun şiiri Üç Köpük, Tekin Sönmez’in şiiri ve deneme yazısı, Nevzat Üstün’den ‘Sank Eriks Köprüsünün Türküsü,’ Arkadaş Z. Özger’den ‘Aygın’ adlı  şiirsel deneme. Sait Maden’in ‘Lorca’dan şiir çevirisi, Şükran Kurdakul’un ‘Evde’ ve İrfan Yalçın’ın ‘Linç’ adlı öyküleri, Demirtaş Ceyhun’un, ‘Memleketin efendileri ve efendilerin edebiyatı’ adlı denemesi, Zühtü Bayar’ın ‘Eleştiri Günlüğü’ ve Mehmet Veysel Batmaz’ın yazısı. Arkada İsmet Kemal’in denemesi, Hayati Asılyazıcı’nın ‘Türk Tiyatrosunda Bunalım’ başlıklı yazısı.. yoğun ve dolu bir sayı.

Görüleceği gibi Mehmet Veysel yılların deneyimli yazarları arasına girmiş. Geleceği taşıyabilir.. pırıltılı bir analitik incelemeci adayı olarak ilk sınavda önü açılmış. Geleceği taşıyabilir olmak! Ölçüt olarak, burada üç tanımı, tartışma ortamına açıyorum.
Şudur; genç bir yazarda istenç ve içtenlik ve geleceği taşıyor olmak, bunları tartışabiliriz. Şöyle ki Tekin Sönmez’de, bu üç tanımla kaynaşan bir izlenim ortaya çıkmış. On sekiz yaşlarında ortalama her insanın başarmakta zorlanacağı bir uğraşıdır bu. O bir lise öğrencisidir. Her seçkin lise öğrencisinin altından kalkamayacağı, dil, sözcük dağarı isteyen bir uğraşıdır bu.

Altıncı, Günümüz Türk Hikayesi özel saysında Orhan Kemal üzerine bir yazısını, sıralamada hemen ilk sayfalara alıyorum. Derginin ilkyazısı ve Kemal Tahir’in Türk Hikayeciliği üstüne düşünceleri, İ. Zeki Eyuboğlu’nun ‘Türk Öykücülüğünün Kökeni’ başlıklı yazısı, Tekin Sönmez, Ünsal Akpak ve Mehmet Veysel’in Orhan Kemal konusunda odaklaştıkları planlı yazılar.. derginin ilk on sayfasında izliyoruz Mehmet Veysel’i. Onun ardından Rıfat Ilgaz’ın, Aziz Nesin’in, Kerim Korcan’ın, Mehmet Seyda’nın ve daha pek çok bilinen, altmış dolayında yazarın öyküleri ve görüş belirten çok önemli yanıt yazıları var. (3)

Burada özel bir ayraç var. Örneğin Doğan Hızlan’ın, Fakir Baykurt’un, Hasan Hüseyin in, Demirtaş Ceyhun’un, Füruzan’ın ve daha başka yazarların soruşturma sınırlarını taşan doyurucu, bilgi birikimi taşıyan yanıtlarını, derginin soruşturma bölümünde yayınlanmak ve buna karşın Ünsal Akpak ve Mehmet Veysel’in birer sayfalık yazılarının öne çıkması, Tekin Sönmez’in genç kuşaktan yana zarlarını attığının kanıtıdır.

Mehmet Veysel Batmaz, bu satırların yazarını yanıltmadı ve Yaşar Kemal(4), Sabahattin Ali(5), ve Füruzan’ın öykü kitabı üzerine(6) yazdı. Polonyalı bir yazarın ‘Bencil’ adlı bir yapıtı üzerine olan son yazısı ise bir tanıtım denemesidir. Bu sekizinci yazısından (7) sonra Mehmet Veysel imzasını dergide göremiyoruz. El yazısı ile kaleme aldığı, Yalova, 16 Mart 1974 tarihli mektubunda duygularını, duyumlarını ve Yansıma Dergisi konusunda görüşlerini iletmiş.

Bu mektubu aşağıdaki Yansıma logosu olan blogda birlikte okuyalım.

http://yansimatekinsonmez.blogspot.com/

Sevgi, içtenlik…

Tekin SonMez, 26 Şubat 2012, Stockholm

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *